Yaşamı anladım da, insanlığın yaşamını anlamadım. Anlamadığım için kızdılar bana. Hafsalam yetmedi öldürmelere, katletmelere. Maviliğin içinde, ışığıyla, bulutların gölgediği güneşi anladım da; insanın karanlığını anlamadım. Tasavvurum yetmedi kavramaya: son vermelere, çırpınırlarken yitirmelerine. Beceremedim ben yaşamayı. Duman yoktu hayatımda, bileklerim boştu, koynum gibi. Bilemedim onların bildiklerini; kararım olmadı çektikleri çilelerine, anlayamadım. E, tabii atamadılar da beni; bir şeye değdiğim için değil de, sanki yalnızca nefes alabildiğim içindi. Katlandılar efrâdım. Anlattım bir şeyler de, çok anlatan vardı. Susan, sadece mezârdakilerdi. Kaftan biçilmesi gerekiyordu; ölüm iyiydi, tam olmuştu üzerime. Saçım sakalım ağarmadı. Beklemek kalıyordu geriye; o sesi duyuncaya kadar.
Yara tazeliğini yitirince, kabuk sardı üzerini. Dokunmak istemedi kimse; soymaktı üzerimize düşen de—biz beceremedik. Zaman geldiğinde yara atacaktır kabuğunu; kimse bir şey yapmasa da olan olacak. Galiba o günde biz olmayacağız.